​​Marka Başvurusunda Yapılan Hatalar ve Çözümleri

Jul 2, 2025

Marka Başvurusu Sürecinde Sıkça Yapılan Hatalar ve Çözüm Önerileri

Marka tescili, bir işletmenin piyasadaki varlığını resmileştiren ve rekabet üstünlüğünü koruyan en temel fikrî mülkiyet haklarından biridir. Ancak uygulamada bu sürece gerekli önem verilmediği, baştan savma yaklaşıldığı ya da hatalı yürütüldüğü çok sayıda örnekle karşılaşıyoruz. Bu hatalar sadece başvuru anında değil; öncesindeki hazırlık aşamasında ve tescil sonrası kullanımda da kendini gösteriyor. Aşağıda, marka sürecine dair en sık yapılan hataları, “öncesi / sırası / sonrası” kurgusuyla ele alıyor, bunlara karşı somut çözüm yollarını paylaşıyoruz.

I. Başvuru Öncesi Yapılan Hatalar

1. Marka Başvurusunu Ertelemek: “Daha Vaktimiz Var” Tuzağı

Birçok girişimci, faaliyetlerine başladıktan sonra, markayı tescil ettirmenin “aceleye gerek olmayan”, maliyetli ve gereksiz bir bürokratik süreç olduğunu düşünür. “Marka zaten bizim, kullanıyoruz” algısı oldukça yaygındır. Oysa hukuki gerçeklik farklıdır: kural olarak markayı kullanan değil, tescil ettiren koruma hakkını kazanır. Bu da piyasada aktif olarak kullanılan bir markanın bir başkası tarafından tescil edilmesiyle sonuçlanabilir.

Böyle bir durumda marka sahibinin elinde sadece “fiili kullanım”a dair bir argüman kalsa da  fiili kullanım yoluyla hak iddiasında bulunmak, uzun dava süreçleri ve yüksek ispat yükü gerektirir. Özellikle ticaret hayatının hızlı akışında, bu tür riskler markanın pazarlama gücünü ve yatırım değerini doğrudan sarsar.

Tescilsiz bir marka, yatırım alamaz, lisanslanamaz, franchise sistemiyle genişleyemez ve bir sermaye varlığına dönüşemez. Ayrıca, ileride yapılacak marka stratejilerinin temeli tescil belgesidir. Bu nedenle “önce işimizi büyütelim, sonra başvururuz” yaklaşımı, sadece ticari değil, hukuki açıdan da geri dönülmesi zor sonuçlar doğurur.

Başvuru kararının ertelenmesi, rakiplerin hamlesiyle birleştiğinde geri dönüşü olmayan kayıplara neden olabilir. Bu nedenle markanın yaratılmasıyla eş zamanlı olarak tescil süreci de planlanmalı, marka kimliği henüz oluşmadan hukuki altyapısı sağlanmalıdır.

2. Benzer Marka Araştırması Yapmamak: Körlemesine Başvuru

Marka başvurularında en temel hatalardan biri, herhangi bir ön araştırma yapılmadan direkt başvuruya geçilmesidir. Türk Patent sistemi başvuru sonrası ayırt edilemeyecek kadar benzer makalara ilişkin bir inceleme yapsa da bu, aynılık düzeyine varmayan ancak karıştırılma ihtimalinin mevcut olduğu benzer markaların sorun yaratmayacağı anlamına gelmez. Aksine, başvurunuzun ilan sürecinde benzer markaların sahipleri itiraz edebilir.

Benzerlik yalnızca birebir aynılıkla sınırlı değildir. Görsel, fonetik veya kavramsal yakınlık da red sebebidir. Bu nedenle sadece “aynı marka yok” kontrolü yetersizdir; fonetik varyasyonlar, anlam çağrışımları ve grafik benzerlikler de değerlendirilmelidir.

Bu araştırma bireysel olarak yapılmaya çalışıldığında eksik veya hatalı sonuçlar doğurur. İnternette kısa bir tarama yapmak, resmi sicildeki durumları gözden kaçırmanıza neden olabilir. Profesyonel marka vekilleri tarafından yapılan benzerlik analizleri, başvurunun reddedilmesi veya dava konusu edilmesi gibi ciddi riskleri önceden öngörmenizi sağlar.

Dolayısıyla, başvuruya geçmeden önce detaylı ve teknik bir ön araştırma yapılması, sadece zaman ve para kaybını engellemekle kalmaz; aynı zamanda uzun vadeli bir marka stratejisinin temellerini sağlamlaştırır.

3. Ayırt Edici Olmayan Marka Seçmek: Tanımlayıcılıkla Başarı Elde Edilemez

Ayırt edicilik, bir markanın tescil edilebilmesi için temel kriterdir. Ancak başvuruların bir kısmı, doğrudan ürün ya da hizmeti tanımlayan, sektörde sık kullanılan veya jenerik kelimelerden oluşan ifadelerle yapılmaktadır. Örneğin “Hızlı Kargo” ve “Doğal Gıda” gibi ibareler, tanımlayıcı oldukları için tescil edilemezler ya da çok sınırlı koruma sağlarlar.

Ayırt edici olmayan markalar, tescil edilseler bile güçlü bir hukuki kalkan oluşturamaz. Aynı veya benzer markalara karşı açılacak davalarda zayıf kalır, çünkü marka kendisini diğerlerinden yeterince ayırt edememektedir. Tüketici algısında da jenerik markalar kolayca unutulur; güçlü bir marka kimliği oluşturulamaz.

Bu yüzden marka ismi belirlerken hem yaratıcı hem de stratejik düşünmek gerekir. Sektörde benzerleri olmayan, mümkünse anlam çağrışımı yapan ama doğrudan tanımlamayan, kısa ve akılda kalıcı kelimeler tercih edilmelidir. Yapay kelimeler veya kelime kombinasyonları bu açıdan daha avantajlıdır.

Kısa vadeli düşünerek jenerik kelimelere yönelmek, uzun vadeli marka yatırımını boşa çıkarır. Ayırt edici olmayan bir marka ile dijital pazarlama yapılmaz, reklam yatırımı etkisiz kalır, tüketici sadakati oluşmaz.

4. Yalnızca Türkiye’de Tescil Yapmak: Uluslararası Hak Boşluğu

Birçok şirket, Türkiye merkezli faaliyet yürüttüğü için yalnızca Türk Patent ve Marka Kurumu’na başvuru yapmayı yeterli görür. Ancak özellikle dijitalleşen ticarette, marka çok kısa sürede sınır ötesi hale gelir. E-ihracat, yurtdışı platformlar (Amazon, Etsy, AliExpress), sosyal medya reklamları gibi araçlarla marka yurtdışında da görünür hale gelir. Bu da tescil yapılmamış pazarlarda ciddi tehditlere neden olur.

Yurtdışında markanız üçüncü kişiler tarafından tescillenebilir. Bu durumda, siz o pazarda ürün satmak istediğinizde markayı kullanmanız engellenebilir. Sadece mahkemeye gitmekle kalmaz, ürünlerinizin gümrükte durdurulması, Amazon hesabınızın kapatılması veya sosyal medya reklamlarınızın yasaklanması gibi somut sorunlarla da karşılaşırsınız.

Madrid Protokolü ve AB Marka Tescili (EUTM) gibi sistemler sayesinde, merkezi bir başvuruyla birçok ülkede tescil sağlanabilir. Hedef pazarlarını belirleyen bir şirket için bu sistemler maliyet avantajı da sağlar. Ancak bu planlama baştan yapılmadığında, yurtdışı genişleme sırasında yeniden markalaşmak zorunda kalabilirsiniz.

Uluslararası markalaşma sadece büyük şirketlerin konusu değildir. Yeni kurulan girişimlerin dahi yurtdışında yatırım alma, lisans verme ya da franchise açma planları olabilir. Bu nedenle markanın sadece Türkiye’de değil, potansiyel hedef ülkelerde de tescillenmesi bir “masraf” değil, “yatırım” olarak değerlendirilmelidir.

II. Başvuru Sırasında Yapılan Hatalar

5. Mal ve Hizmet Sınıflarının Eksik veya Hatalı Belirlenmesi

Marka tescilinde en kritik unsurlardan biri, başvurunun hangi mal ve hizmetleri kapsayacağıdır. Nice Sınıflandırması kapsamında 45 ayrı sınıf bulunmaktadır ve her sınıf farklı ticari faaliyet alanlarını temsil eder. Ancak başvuruların önemli bir kısmı eksik, dar kapsamlı veya yanlış sınıflarla yapılmaktadır. Bu durum, markanın fiili kullanım alanlarını koruma dışı bırakır.

Sıklıkla karşılaşılan bir hata, yalnızca mevcut faaliyet alanının tescil edilmesidir. Oysa işletmeler, zamanla ürün yelpazesini genişletebilir ya da yeni alanlara girebilir. Bu nedenle öngörülü bir sınıflandırma yapılması gerekir. Diğer yandan aşırı geniş bir sınıf seçimi, başvurunun reddine neden olabilecek itirazlara kapı aralayabilir.

Hatalı sınıflandırmalar sonucunda, marka sahibi markasını kullandığı halde, bu kullanımın tescil kapsamına girmemesi gibi garip bir durumla karşı karşıya kalabilir. Bu da hukuki korumanın zayıflaması ve markanın iptal edilme riskini beraberinde getirir.

Dolayısıyla, sınıf seçimi sübjektif değil, stratejik bir karardır ve profesyonel destek alınmadan yürütülmesi ciddi zararlara yol açabilir. Her ürün ve hizmet kalemi dikkatle analiz edilmeli, sektörel genişleme potansiyeli dikkate alınmalıdır.

6. Profesyonel Destek Almadan Süreci Yürütmek

Marka tescil süreci, basit bir başvuru formunun doldurulmasından ibaret değildir. Hukuki değerlendirme, benzerlik analizi, sınıf seçimi, stratejik genişleme planı, itiraz süreci yönetimi ve tescil sonrası denetim gibi pek çok teknik unsuru barındırır. Ancak bireysel ya da danışmansız başvurularda bu boyutlar göz ardı edilir.

Sürecin karmaşıklığı nedeniyle, başvuru formunda yapılan küçük bir hata bile, başvurunun reddiyle ya da eksik tescille sonuçlanabilir. Dahası, ilan sürecinde gelen bir itiraza nasıl yanıt verileceği, hangi savunmaların öne sürüleceği gibi aşamalar da uzmanlık gerektirir.

Bu nedenle bir marka vekili ya da fikri mülkiyet konusunda uzman bir hukukçu eşliğinde süreci yürütmek, hem başvurunun başarı şansını artırır hem de sürecin verimliliğini sağlar. Profesyonel destek, markanın sadece tescil edilmesini değil, etkili bir şekilde korunmasını da temin eder.

7. Marka Kullanımı ile Başvuru Arasında Uyum Eksikliği

Bazı durumlarda, başvuru yapılan marka ile sahada kullanılan marka arasında tutarsızlıklar oluşur. Örneğin, logonun renkleri farklıdır, markada ek unsurlar yer alır veya ticari kullanım farklı bir yazım biçimi içerir. Bu tür farklılıklar, hukuken koruma kapsamının dışında kalan kullanım biçimlerinin oluşmasına neden olur.

Türk Patent, başvuruya konu edilen marka ibaresini aynen tescil eder. Ancak başvuru sahipleri, fiili kullanımı buna uygun biçimde yapılandırmazsa, tescilin sağladığı koruma zayıflar. Ayrıca, markanın beş yıl içinde tescilli biçimiyle kullanılmaması halinde iptal riski doğar.

Bu nedenle, başvuru yapılırken markanın ticari kullanım biçimi netleştirilmeli, logonun şekli, renkleri ve yazım tarzı gibi unsurlar tescil edilen şekille birebir uyumlu olmalıdır. Aksi takdirde, fiili kullanım tescili korumaz ve hak kaybı yaşanabilir.

III. Tescil Sonrası Yapılan Hatalar

8. Marka İzleme Yapılmaması ve Benzer Başvurulara İtiraz Edilmemesi

Marka tescilinin alınması, koruma sürecinin sonu değil başlangıcıdır. Ancak birçok marka sahibi, tescil belgesini aldıktan sonra süreci kapandığını düşünür. Bu yaygın yanılgı, markayı taklit ya da çağrıştıran başvuruların resmi sicile girmesine ve zamanla sizin markanızın ayırt edici gücünü zayıflatmasına neden olur.

Bir markanın, daha önce tescillenmiş başka bir markayla karıştırılma ihtimali taşıyıp taşımadığı, genellikle önceki marka sahiplerinin itirazı üzerine değerlendirilir. Bu nedenle düzenli marka izleme yapılmalı ve ilan edilen benzer başvurulara yasal süresi içinde itiraz edilmelidir. Aksi halde, tescil edilmesini istemediğiniz benzer markalar sicile girer ve sizin markanızın piyasadaki gücü zamanla erozyona uğrar.

9. Markanın Tescil Kapsamına Uygun Biçimde Kullanılmaması

Marka tescili, başvuru sırasında beyan edilen mal ve hizmet sınıfları için geçerlidir. Ancak bazı şirketler, markayı farklı sınıflarda kullanmaya başlar veya tescil kapsamındaki mallarda hiç kullanmaz. Bu durum, hem markanın tescilini anlamsız hale getirir hem de iptal riskini doğurur.

Marka hukuku bakımından, tescilden itibaren beş yıl boyunca kullanılmayan markalar iptal edilebilir. Ancak “kullanım”dan kasıt yalnızca herhangi bir görünürlük değildir. Tescil kapsamındaki sınıflarda gerçek ticari kullanımın ispatı gerekir. Bu nedenle markanın yalnızca sosyal medyada veya ambalajda yer alması yeterli değildir; satış faturaları, reklam materyalleri ve kullanım sürekliliği ispat açısından önemlidir. Bu belgelerin düzenli olarak dijital ve fiziksel şekilde arşivlenmesi, olası bir iptal yahut itiraz sürecinde büyük avantaj sağlar. 

Ayrıca markanın yalnızca dar bir mecra üzerinde kullanımı da yetersiz olabilir. Tüketici markayla sadece ürün ambalajında değil, sosyal medya hesaplarında, internet sitesinde, reklam panolarında ve fuar standlarında da karşılaşır. Bu nedenle markanın “bütünsel bir algı” yaratacak şekilde tutarlı biçimde kullanılması gerekir. Alan adı kaydı, sosyal medya kullanıcı adlarının alınması ve dijital platformlardaki görünürlüğün markayla uyumlu hale getirilmesi, sadece pazarlama açısından değil, hukuki koruma açısından da zorunludur.

Bu bütünsel yaklaşım eksik bırakıldığında, marka koruması kağıt üzerinde kalır. Oysa etkin bir koruma, hem tescil belgesiyle hem de pratik kullanımda görünürlük ve ispat gücüyle sağlanır. Marka sahipleri, sadece tescili değil, markanın yaşam döngüsünü yöneten sürdürülebilir bir sistem kurmalıdır. 

10. Marka Değerinin Ticarileştirilmemesi (Lisans, Devir vb.)

Tescilli bir marka, yalnızca bir isim ya da logo değil, aynı zamanda bir sermaye değeridir. Ancak birçok şirket, bu fikrî varlığını aktif olarak kullanmaz. Oysa markalar devredilebilir, lisanslanabilir, teminat gösterilebilir, ortak markaya dönüştürülebilir. Bu potansiyelin kullanılmaması, önemli gelir ve strateji fırsatlarının kaçırılmasına neden olur.

Örneğin, farklı şehirlerde bayilik açan bir marka, markasını lisanslayarak hem kullanım kontrolünü koruyabilir hem de düzenli gelir elde edebilir. Yatırım süreçlerinde markanın lisans veya devir hakkına sahip olması, şirket değerlemesinde ciddi artış yaratır. Bu nedenle tescilli markanın pasif biçimde rafta bekletilmesi değil, aktif olarak ticari bir varlığa dönüştürülmesi gerekir.

11. Yenileme Süresinin Kaçırılması veya Kayıtların Güncellenmemesi

Marka tescili süresiz değildir. Türkiye'de tescil süresi 10 yıl olup, bu sürenin sonunda markanın yenilenmesi gerekir. Ancak pek çok marka sahibi, bu süreyi kaçırmakta veya yenileme başvurusu yapmayı ihmal etmektedir. Yenileme süresinin geçirilmesi durumunda marka, hukuki korumasını tamamen kaybeder.

Ayrıca adres, unvan değişiklikleri veya devir işlemleri gibi durumlarda da marka sicil kayıtlarının güncellenmesi gerekir. Güncellenmeyen kayıtlar, markayla ilgili hakların başkasına devredilmesini veya hak iddiasında bulunulmasını zorlaştırır. Özellikle dava ve itiraz süreçlerinde sicil kaydıyla fiili durumun çelişmesi ciddi riskler doğurur.

Marka sürecinizin hangi aşamasında olursanız olun, risklerinizi birlikte değerlendirebilir, markanızın korunması ve tescil stratejisinin en doğru biçimde yapılandırılması için sizinle çalışabiliriz. Dilerseniz ilk değerlendirme için bizimle iletişime geçin; markanızı birlikte inceleyelim.

Contact

Address

Bestepe Mah. Nergiz Sk.
No: 7 A Ic Kapi No: 14
Ankara / Yenimahalle

Support

support@marqby.com
+90 312 502 23 89

© 2024 Marqby, Inc. All rights reserved.

Contact

Address

Bestepe Mah. Nergiz Sk.
No: 7 A Ic Kapi No: 14
Ankara / Yenimahalle

Support

support@marqby.com
+90 312 502 23 89

© 2024 Marqby, Inc. All rights reserved.

Contact

Address

Bestepe Mah. Nergiz Sk.
No: 7 A Ic Kapi No: 14
Ankara / Yenimahalle

Support

support@marqby.com
+90 312 502 23 89

© 2024 Marqby, Inc. All rights reserved.